
Taegukgi hwinalrimyeo, diğer adıyla Savaşın kardeşliği; 2004 yapımı Güney Kore filmi. Gösterime girdiği sene yaklaşık 11 milyon Güney Kore seyircisi tarafından izlenerek bir rekora imza atan film, Kore Savaşı döneminde iki kardeşin başından geçenleri anlatıyor.
Film hakkında bilgi vermeden önce, Kore Savaşı'ndan biraz bahsetmekte fayda var. Kore, köklü bir geçmişe sahip ve yüzyıllar boyu birlik içinde varlığını sürdürmüş bir ülke. 1900'lü yılların başında Japon istilasıyla Japon İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına giren Kore toprakları, 1945'te yani İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya'nın teslim olmasının ardından Sovyetler Birliği ve Amerika'nın anlaşmazlıklarının ilk sahnelendiği yerlerden biri olmuştu. Sovyetler Birliği ve ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kendi kontrolleri altında iki farklı hükümet kurarak ülkeyi terkettiler. Bu iki hükümetin arasındaki sınır da 38. enlem olarak belirlendi.
Ancak 1950'nin Haziran'ında Kuzeydeki komünist yönetimin Sovyetler'in desteğiyle 38. paraleli ihlal ederek güneye ilerlemesi savaşın başlamasına sebep oldu.
Güney Kore'nin şu anki sosyo-ekonomik seviyesine bakıp aldanmayın, Koreliler savaş öncesi fakirlik ve hastalıkla mücadele eden bir topluluktu. Film bu fakirliğin göbeğinde, Seul'da yaşayan iki yetim kardeşe, Jin-tae ve Jin-seok'a odaklanarak başlıyor. Bu iki kardeşten Jin-tae Seul sokaklarında ayakkabı boyacılığı yaparak ailesi, özellikle de kardeşi Jin-seok'un eğitimi için para kazanmaya çalışırken, Jin-seok ise ailesini bu sefil hayattan kurtarmak için lise eğitimine devam eden başarılı bir öğrencidir. Jin-tae ayrıca, nişanlısı Young-shin ile evlenmek için gün saymaktadır.

Anne, iki kardeş, nişanlı ve nişanlının üç küçük kardeşi, birlikte fakir ama mutlu bir hayat sürerlerken, savaşın patlak vermesiyle hayatları birdenbire değişir. Artık 18-35 yaş arası, eli silah tutan herkes askere alınmaktadır. Lise öğrenci olan Jin-seok, askerler tarafından apar topar askere alınır. Jin-tae ise onun çok çelimsiz ve silah kullanamayacak derecede güçsüz olduğunu askerlere anlatmaya çalışırken, askerlerle arasında çıkan tartışma sonucu o da askere alınır.

Bu gelişmeden sonra savaşın acı yüzüyle karşı karşıya kalırız. Filmde savaş sahnelerinin yüksek bütçeli Hollywood savaş filmleri kadar görsel şölen yaşattığını söylemek güç, ama savaş sahneleri için çok çalışıldığı ve savaşın dehşetini yansıtacak derecede başarılı olduğu bir gerçek.

Silah altına alınan iki kardeş, büyük kardeş Jin-tae'nin ricası üzerine aynı birliğe sevkedilir. Bunun sebebi Jin-tae'nin, kardeşi Jin-Seok'u canından çok sevmesi ve onu korumak istemesidir. Jin-tae bu aşamada kardeşinin eve gönderilme şansının verilmesi için tek yolun şeref madalyası alması gerektiğini öğrenir. Artık Jin-tae'nin tek bir amacı vardır: şeref madalyasını alarak kardeşinin eve gönderilmesini sağlamak. Çünkü kardeşi ailesinin tek umududur.

Jin-tae, şeref madalyasını alabilmek için her türlü tehlikeyi göze almaya başlamıştır. Cephelerde korkusuzca ön saflarda çarpışmaktadır. Bununla birlikte, Jin-tae'nin içindeki bu hırs ve savaş psikolojisi, içindeki insani duyguları da yok etmektedir. Jin-tae sivil ya da silahsız demeden karşı saftaki komünistleri öldürmekte, kahramanlık sergilemek adına kendi arkadaşlarının ölümüne sebep olmaktadır.
İşte bu noktada, filmde iki kardeş arasındaki bağdan öte bir kardeşlik bağının daha olduğu farkedilmektedir. Bu da kuzey ve güney halkları arasındaki kardeşliktir. Küresel güç kutuplarının hesaplaşması, aslında birbirinden hiçbir farkı olmayan, yıllarca beraber yaşamış bir halkın ikiye bölünerek birbirini vahşice katletmesine neden olmuştur. Savaşan taraflar ise, neden savaştıklarının çok da farkına varmadan, sadece karşı tarafın düşman olduğu ve yok edilmesi gerektiği inancıyla savaşmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği ise, kardeşini korumayı ve madalya amaç edinmiş Jin-tae'nin, bu amaçlar yokolduğunda karşı saflara geçmesi; Jin-seok'un bu durum karşısında "o ne komünizmden anlar ne de demokrasiden" ifadesinde bulunmasıdır.

Film boyunca Kore Savaşı'nın safhalarını da gözlemleme fırsatı bulabiliyoruz. Güney güçlerinin BM desteğiyle saldırıyı püskürtmesi, Kuzey Kore'nin şimdiki başkenti Pyongyang'a kadar ilerlemesi, savaşa komünist Çin'in de katılarak kuzey güçlerine destek vermesi, kuzeylilerin tekrar 38. paralele kadar ilerlemesine sırayla şahit oluyoruz. Ama bu süreçte bu savaşta yer alan diğer ülke milletlerinden fazla bahsedilmemiş. İki kardeş halk arasındaki savaşı anlatan filmde Amerikalılar bile sadece isim olarak geçerken, Türklerin isminin geçmesi beklenmiyor tabi.
Ancak insan düşünmüyor değil; dünyanın diğer ucunda, bir halkın dış güçlerin etkisiyle bölünerek birbiriyle çarpıştığı bir savaşta, babalarımızın, dedelerimizin ne işi vardı? Sebebinin Türkiye'nin NATO'ya girmesini sağlamak olduğunu biliyoruz ama, Kore Savaşı başlıbaşına anlamsızlığını korurken NATO vizesi gerekçesi Türklerin orda şehit olmasını anlamlandırmaya yetmiyor bence.
Yeri gelmişken, Kore Savaşı'nda şehit olan Türkleri anmayı unutmayalım. Hepsinin ruhu şad olsun. Ve dilerim bu acıları bir daha hiç bir millet yaşamasın.
Güney Kore sineması yükselişine devam edecek gibi görünüyor. Taegukgi gösterime girdiğinde gişe rekorları kırmasına rağmen ileriki senelerde bu rekorun ötesine geçen filmler de gösterime girdi. Böyle devam ederse ileriki yıllarda Kore Savaşı'na dair başarılı yapıtlar görebileceğiz gibi geliyor bana.