20.03.2009

Hotaru no Hikari



Hotaru no Hikari, ateşböceği ışığı anlamını taşıyan japonca isim tamlaması. Ayrıca 10 bölümlük japon dizisi. Japonların ne derece düzenli-sistematik insanlar olduğunu anlatan birçok hikaye olduğundan bu konuya çok fazla girmeyeceğim ama bu özelliklerinden birinin tezahürü de TV serilerini belirli sayıda tutmaya özen göstermeleri. Japonya'da gösterime giren animeler 26 ya da 13 bölümlük olurken, diziler de benzer bir şekilde 10-13 bölümlük olmaya özen gösteriliyor. Bunun nedeni dizilerin bir sezondaki sayısının sınırlı olması sanırım.

Japon televizyonculuk kurallarıyla ilgili kulaktan dolma bilgileri bir kenara bırakıp anlatmaya çalışacağımız konuya gelelim: Hotaru no Hikari. Amemiya Hotaru isimli genç japon kızının başından geçenleri anlatıyor bu dizi. Hotaru, yirmi küsür yaşlarında, mekan dizaynı işleri yapan bir şirkette çalışmaktadır. İş yerinde normal bir japon vatandaşı gibi düzenli bir hayata sahip görünen Hotaru, aslında işten sonra eve gittiğinde pijamalarını giyip hemen bir bira açtıktan sonra tek başına günü tamamlayarak yatağa sokulan (genelde olduğu yere uyuyakalan) bir asosyaldır.

Asosyalden kastımız, dizide himono-onna (kurubalık kadını - kız kurusu şeklinde kendimizleştirebiliriz sanırım) olarak tanımlanan, sosyal hayattan uzak, bir hayat arkadaşı bulunmayan, bununla birlikte ailesiyle de yaşamayan bir insan anlamı taşıyor. Sanırım bu tür insanlar Japonya'da oldukça fazla var ve dizi de belki bir nebze bu insanları gündeme taşıyarak onları sosyal hayata katmayı ve işlem hacmi yaratmayı amaçlıyor. Ya da bu insanlar çok fazla yok ve yaşam tarzı olarak hoş karşılanmadığı için filmde rahatça kötüleniyor. Japonya'da yaşamadığım için kesin bir yargıya varamayacağım ancak ilk tahminin daha doğru olduğunu zannediyorum. Zira "otaku" adı verilen ve ünü Japonya sınırlarını aşmış bir kitle barındırıyor bu ülke.

Dizideki gelişmelere biraz göz atalım: Hotaru'nun en büyük zevki işten döndükten sonra bir kutu bira açıp müstakil evinin arkasındaki bahçe manzarası eşliğinde geğirmek ve olduğu yere uzanıp gazete kağıtlarını üzerine sererek sabahlamaktır. Böyle monoton bir hayata sahip Hotaru'nun tekdüze yaşamı, ev üzerinde hak sahibi olduğunu iddia eden patronunun eve taşınmasıyla değişir.


Hotaru'nun işyerindeki patronu olan Tanako Seiichi (bu isimlere yabancı olduğunuzu biliyorum, o yüzden Taner diye hitap edeyim kendisine), karısıyla boşanma aşamasında olan bir insandır. Karısı ile arasındaki problemlerin düzelmesi için biraz evden ayrı kalmayı tercih eder. Bunun için de babasından kalma eve yerleşmeye karar verir. Ancak babası evini bizim Hotaru'ya sarhoş bir vaktinde devretmiştir. Taner bu durumu kabullenemez, ancak Hotaru'nun da evden vazgeçmeye niyeti yoktur. Bu nedenle kendilerine bir oda ayırarak aynı evde yaşamaya başlarlar.

Taner başarılı bir iş insanıdır, bu durum ev hayatına da yansımaktadır. Hotaru ise biraz önce anlattığım yaşam tarzından ötürü patronu Taner'e tam zıt bir karakter çizmektedir. Bu nedenle aralarında kavgalar ve komik olaylar tezahür eder mütemadiyen.










-- İlerleyen paragraflar filmin ilerleyen konuları hakkında bilgi içermektedir. (yabancıların spoiler dediği nane) --


Bu şekilde birkaç bölüm izledikten sonra, Hotaru'nun Teshima Makoto (bundan sonra Mahmut'tur adı) isimli, şirketin genç ve yakışıklı çalışanına olan aşkını ve bu aşkın yavaş yavaş karşılık bulmasını izleriz. Mahmut şirketin kızları arasında popülerliğini koruyan, yurtdışında eğitim almış, başarılı, azimli, bir o kadar da mütevazi bir gençtir. Bu nedenle Hotaru'ya sevgili olarak bir beden büyük gelmektedir. Ancak Mahmut da Hotaru'yu sevmektedir.

Hotaru ise Mahmut'un kendisini sevdiğinden habersiz platonik bir aşk yaşamaktadır. Patronu Taner'in de cesaretlendirmesiyle ve tecrübelerini aktarmasıyla sonunda Mahmut'a açılır ve sevgili moduna geçerler. Ancak Mahmut Hotaru ile beraber yaşamaya kararlıdır. Sonunda beraber yaşamaya başlarlar. Hotaru patronuyla aynı evi paylaştığı uzun sürede (bir yaz mevsimi boyunca) çok güzel günler geçirmiştir çünkü rutin hayatına renk gelmiştir. Fakat bu birliktelik fazla renkli olmuştur, bu nedenle Hotaru'nun sevgilisi Mahmut'la beraber yaşaması onu çok mutlu etmemiştir. Ve Mahmut anlar ki birini sadece seviyor olmak onu mutlu etmeye yetmemektedir.

İşte bu noktadan sonra izleyiyi ters köşeye yatıran olaylar gelişir ve dizi yavaş yavaş son bulur.

-- Filmin ilerleyen bölümleri hakkında bilgi burada bitmektedir. (yabancıların spoiler dediği nane)

Şimdi dizinin konu ile ilgili kısa bilgilerden sonra, diziden bize yansıyan Japon yaşam tarzını, buna bağlı olarak da bizim Türk yaşam tarzının bu yaşam tarzına göre karşılaştırmasını inceleyelim.

Japonlar çok çalışan insanlar diye bilirdik hep. Evet çalışıyorlar, ama bence çok çalışmaktan ziyade verimli çalışıyorlar demek daha doğru olur. İşin hakkını veriyorlar hakkını. Dizide Hotaru'nun iş arkadaşları ve iş hayatı gözönüne alındığında, iş hayatlarına özel hayatları kadar önem verdiklerini görüyoruz. Ancak ipin ucunu kaçırmamaya özen göstermeye çalışıyorlar. Patron Taner'in arkadaşıyla sohbetinde söylediği "ev işten önce gelirdi, ne zaman iş evden önce gelmeye başladı, sorunlar da o zaman başladı" lafı bunun bir göstergesi sanırım. Özel hayatlarının da verimli olmasını sağlamaya çalışıyorlar. İşten sonra beraber bir yerlere gitmek, haftasonu plan yapmak, bir sevgili bulup vakit ayırmak önemli şeyler. Bunları yapmayanlar da başarısız olarak algılanıyor. Hotaru gibi. Ki Hotaru da iş hayatı dışındaki himono-onna'lık halini gizlemeye çalışıyor. Çünkü yaşam tarzının tavsip edilecek bir tarz olmadığının kendi de farkında. Aslında başlarda çok farkında değil ancak ev ortağı olan patronunun sürdürdüğü hayatı karşıdan gören bir insan olarak Hotaru'nun yüzüne vurması sonucu gerçeğin farkına varıyor.

Bir diğer nokta da evliliğin sosyal hayatta öncelikli yerinin olmaması. Ancak evlilik olursa da evlilik bağını ve kurulan yuvayı yıkmamaya özen gösteriyorlar. Bana garip gelen noktalardan biri: sevgili olduktan ve beraber vakit geçirmeye başladıktan sonraki safha birlikte yaşama safhası. Bizim ülkemizde pek karşılaşılmayan, hatta karşısında durulan bir safha. Ben de tasvip etmedim doğrusu.

Bizim ülke demişken, öncelikli olarak himono-onna denilen bu asosyal insanların durumu ve oranı nedir ile başlamak lazım. Bir Türk insanının sosyal hayatı neleri içerir? Önce aile ve arkadaşlık bağları kuvvetlidir bu bir. Akrabaları severiz, devamlı görüşürüz. Arkadaşlarla devamlı toplanırız. Arada oturur birşeyler yeriz içeriz. Otobüs beklerken bile vakit geçirmek için konuşacak birini ararız. Yalnızlığı sevmeyiz vesselam. Ama sosyal hayattaki boşlukları dolduracak çevresel etkenler pek yok ülkemizde. Tamam arkadaşlarla beraber olmayı severiz ama nereye kadar? Her gün aynı kafeye gidilmez, her gün aynı parkta oturulmaz, her hafta aynı alışveriş merkezi gezilmez. İnsanların beraber vakit geçirecekleri yerler sınırlı bununla ilgili. Belediyelerin halkın sosyo-kültürel yaşamını zenginleştirici projeleri ya da yapıtları yok. Olanlar da göstermelik ve eğreti. Bu durumda insanlar asosyal olmaya mahkum oluyorlar. Sorarım size işten ya da okuldan geldiğinizde televizyon-bilgisayar başında pinekleyip yatağa girdiğiniz gün sayısı ne kadardır? Haftada beş günden az ise şanslısınız, üç günden az ise bu ülkede yaşamıyorsunuz.

Bu nedenlerden ötürü Hotaru no Hikari dizisini izledikçe ülkemizin bize nasıl bir sosyal hayat sunduğunu gözden geçirdim hep. Eskilerin anlattığı misafirliğe gitmeler, bayramlarda her evde sofra kurmalar, üç gün üç gece düğün yapmalar da yok artık. Modern toplum olma çabasıyla birbirimizden uzaklaşıyoruz, birbirimizi tanıyamaz hale geliyoruz ve içimize kapanıyoruz. Dizinin anavatanı olan Japonya bu konuda bizden daha muzdarip ama sosyalleşmek isteyen insanlar için olanaklar çok daha fazla. Ben ise geçenlerde arkadaşlarla buluşup "bugün hiç gitmediğimiz farklı bir yere gidelim" fikrini uygulamaya koymak istediğimde, kendimi bir saatlik bir düşünme süresinin ardından yedinci caddede sıradan bir kafede buldum. İstanbul'da ya da diğer şehirlerde durum nasıl bilemiyorum ancak Ankara'nın elinde hepsi birbirine benzeyen alışveriş merkezlerinden başka bir yer yok. Bu durum beni oldukça üzüyor.

Konuyu bağlamak gerekirse, Hotaru no Hikari dizisi Türk insanının çok da kendinden birşeyler bulabileceği bir dizi değil. Hatta Yaprak Dökümü, Avrupa Yakası gibi aile ve arkadaşlık bağları üzerine kurulu dizilerin hit olduğu bir ülkede asosyal bir yaşam tarzına parmak basan bir hikaye ilginç gelmeyebilir. Ama asosyallik bizi de yavaş yavaş saran ve kitlesel hale gelmeye başlayan bir sosyolojik problem. Olaya bu gözle bakmak, biraz da japon kültür-yaşamına ilgi duyuyor olmak diziyi zevkle izlemek için yeterli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder